23-24 Haziran günlerinde, Bodrum Belediyesi ve Livaneli Vakfı iş birliğinde düzenlenen II. Akdeniz Edebiyat Günleri’nin teması “Tarih ve Edebiyat” olarak belirlenmişti.
Türkiye’de okurların “Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” ve “Kanatsız Kuşlar” kitaplarıyla tanıdığı ünlü İngiliz yazar Louis de Bernières’in, Türkolog Joseph Sattler’in, Uluslararası PEN Başkanı yazar Burhan Sönmez’in, Orta Doğu ve ekonomi tarihi üzerine çalışan Stanford Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Ali Yaycıoğlu’nun, edebiyatın güçlü kalemi Latife Tekin’in sunumlarıyla Cumhuriyet’in 100’üncü yılına geniş bir pencere açıldı.
Birbirinden kıymetli 10’un üzerinde konuşmacının sunumları umarım en yakın zamanda sosyal medyada yer alır…
Latife Tekin’in “Cumhuriyet yoksulluğu önleyemedi” eleştirisine, başta Livaneli Vakfı Başkanı yazar ve müzisyen Zülfü Livaneli, panelistlerden Pen Türkiye Başkanı Zeynep Oral’ın itirazlarının; en azından izleyenlerin ajandasına “sınıf siyaseti ve ulusal egemenlik” başlıklarını soktuğunu varsayıyorum.
✶✶✶
Panelde “Burada yoksulları konuşuyoruz ama onlar neredeler?”
Ağırlıkla Van’ın Özalp, Ağrı’nın Diyadin, Kars’ın Kağızman ilçelerinden 1990’larda Bodrum’a göçen inşaat işçileri, ev işlerine giden kadınlar çok uzaklarında değil, sahile inerken köylerin (Büyük Şehir Yasası ile
artık mahalle olarak anılıyorlar) içine girecekler.
Oradalar!
CHP Muğla Milletvekili Süreyya Derici Öneş, Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo ve Bodrum Belediyesi Yoksulluk Birimi Başkanı Özgür Sevgi Göktaş ile Yaka mahallesinde düzenledikleri kadın buluşmasına inşaat ustası Hanifi Aygün’ün eşi Gürcan Aygün ev sahipliği yaptı.
Oturumları CHP Yoksulluk Dayanışma Ofis Koordinatörü Hacer Foggo ile izledim.
Foggo ve Bodrum Belediyesi Yoksulluk Birimi Yöneticisi Özgür Sevgi Göktaş’ın, Yaka Mahallesi Türkmen Sokak’ta İnşaat işçisi Hanifi Aygün’ün eşi Gülcan hanımın ev sahipliğinde yapacakları ziyarete eşlik eden CHP Muğla Milletvekili Süreyya Derici Öneş’in programına da katıldım.
Gülcan hanımın terasında yapılan buluşmaya kadınlardan çocuklarıyla gelmişti.
Bodrum Belediyesi’nin armağanı oyuncaklarla çoşan çocukların neşeli koşuşturmaları tüm yoksulluk konuşmalarını bastırıyordu. Hepsi yüzlerini oyun boyalarıyla kedi yapmış, çok mutlular.
Anneler dertli, “Her evde 5-6 çocuk var. Oyun parkı istiyoruz” diyorlar. Belediye’den gelen Göktaş “Arazi yok” yanıtını veriyor.
Araziler villa doldu tabi…
✶✶✶
Buluşma evinin terasına çıkan merdiven duvarlarında yağlı boya tablolar görüyorum.
Evde resim yapmaya meraklı ve bu merakı sürdürecek bir gelir olmadığı da malum.
Hanifi usta “Bu tabloları bana evini yaptığım bir Alman kadın verdi. Son iki yıldır Almanların işlerini yapıyorum. Hem onlar memnun oluyor hem ben iyi kazanıyorum” diyor.
Yaka da oturan işçi ailelerinin hepsi Hanifi usta kadar şanslı değil. Suriye’deki iç savaşın ilk günlerinde Hatay’daki, Batman’daki evini Suriyelilere kiraya verip Bodrum’a yerleşenler oluyor. Suriye’deki savaştan kaçıp Yaka’ya yerleşen aileler, gündelik inşaat işlerinden ziyade aylık ücretlerle tekne boyacılığı gibi sabit işlerde çalışıyorlar.
Kiralık ev bulmak giderek zorlaşınca fiyatlar da yukarı çıkıyor. 2 yıl öncesine kadar 2 bin 2 bin 500 liraya kiralık ev bulmak mümkünken artık 7 bin liranın altında kiralık ev olmadığını söylüyorlar.
✶✶✶
İnşaat işçiliği yapmak üzere Özalp’ten Bodrum’a göçen erkekler, biriktirdikleri parayla ilk olarak ailelerini yanlarına almışlar. Bunun için de bir dam gerekli. Üç-beş aile birleşip arsa satın alıp kendi evlerini yapmışlar.
Gözünüzde beyaz badanalı, mavi panjurlu Bodrum evleri canlanmasın.
3-4 katlı birbirine yaslanan apartmanlar…
Yıldız Aygün
Evlerde iki-üç aile birlikte yaşıyor.
Kadınların her birinin 3-5 çocuğu var.
Evdeki yaşlıların, çocukların, engellilerin bakım sorumluluğu kadınların sırtına yüklenmiş durumda.
Mahalleli, su kıtlığından, bu yıl 600 liraya çıkan okul servis ücretlerinin yüksekliğinden, hastaneye ulaşım zorluğundan yakınıyor.
Söz alan kadınların hepsinin ağızlarında, geçim şartlarının ağırlığı…
Anlat anlat bitmiyor.
Toplantıda eli ekmek tutan kadın yok gibi. İçlerinden birisi evde sigara tütünü sarma işi almış. Yasal ithalat olmadığı için düzenli bir iş de sayılmaz.
Kadınlar evin dışında işe gidecek şartlara sahip değil. Ya eşleri izin vermiyor, ya evde çocuklara bakacak kimse yok, ya da engelli bir aile üyesi, yaşlı bakımını üstlenmişler.
Bodrum Belediyesi, kadınların el işlerini üretecekleri bir atölye oluşturmaya çalışmış.
Alt kat taziye ev üst kat kadın çalışmalarına ayrılan bölüm olmak üzere iki katlı bir bina yapmışlar. İnşaat malzemeleri belediyeden, işçilik mahalleden…
Gelin görün ki; taziye evine atanan imam “Zinhar burada kadınlar toplantı yapamaz, atölye kuramaz” diye tutturuyor.
Yalnızca mevlit ve Kur’an okumaları için taziye evinin üst katını kullanmalarına izin veriyor.
Milletvekili hanım Öndeş ile birlikte taziye evine girmek istedik. İzin çıkmadı!
Bodrum’un inşaat işçisi nüfusunun çoğunluğu Van (Özalp), Ağrı (Diyadin) ve Kars (Kağızman) illerinden
Hanifi Aygün’e soruyorum:
Kadınlar, eşlerinin ev dışında çalışmalarına razı olmadıklarını söylüyor. Neden izin vermiyorsunuz?
Aygün “Cahiller, kendilerini koruyamazlar. Eğitimli birinin gölgesine yanaşılamaz” diyor.
Bodrum’da para bol, kıt kaynak emek!
Usta bulamazsın, ev işi yapacak yardımcı kadın bulamazsın…
Bir yanda bunca yoksulluk varken, emek piyasası neden gelişmiyor?
Katmanlı sorunlar.
“Bodrum Belediyesi Yoksulluk Birimi” kadınlara okuma-yazma, beceri kazandırma kurslarından, erzak yardımına kadar çeşitli destek programları yürütüyor.
Özgür’e bu mahallede en büyük sorun nedir diye sorduğumda “Sağlık” diyor.
Mahallenin erkeklerinin neredeyse hepsi bel fıtığı olmuş. İnşaat işçisi olmanın bedeli!
Yalnızca geçen yıl kendisine 5 inşaat işçisinin “iş kazası” sonucu öldüğü haberi gelmiş.
İnşaatlarda sakatlananları saymıyor bile…
Hanifi’nin içi çalıştığı otelde akrep sokması ile zehirlenen Erdal Örgün’e yanıyor: “Çok genç disiplinli biriydi. İhmalden kaybettik. Geride küçük çocukları kaldı.”
Kadınlar KOAH hastası.
Yıllar yılı ekmek pişirdikleri tandırın başında ciğerleri sönüyor.
En yakıcı soruyu sona sakladım:
Bodrum’da inşaatlarda bir yılda kaç inşat işçisi “iş kazası” geçirdi?
En yakıcı soru bu değildi.
Yılda kaç işçi inşaatta çalışırken hayatını kaybediyor?
Buluşmamıza kadınlardan biri gelemedi. Kaynı inşaattan düşmüş,
cenazesini kaldırıyorlarmış.
Yaşama değil ölüme dair mavi bir dünya.
✶✶✶
Hanifi usta düz bir amelenin günlüğünün bin lira olduğunu söylüyor. Yemek ve yol parasıyla birlikte bir amelenin işverene maliyeti bin 200’lirayı buluyor.
“Ekibime inşaata giderken iş güvenliği malzemeleri götürüyorum. Baretti, eldivendi. İşçiler alay ediyor, kullanmıyorlar. Eskiden işveren şart koşardı, kullanmayanın ceza olarak yevmiyesinden keserdi. Şimdi işçi bulunmuyor. Ceza kalktı” diyen Hanifi usta, “Patron işçiye yalakalık yapıyor” derken paranın kıymetli, canın değersiz olduğu yoksulluğa vurgu yapıyor.
✶✶✶
Yoksullukla mücadelenin siyasette karşılığı olamadı! Yoksulluğu yönetenler kazandı. Çoluk çocuk aş bekler, yarını düşünecek halleri kalmamış.
2023 seçiminde CHP listelerinden İstanbul’dan milletvekili adaylığı beklenirken, İzmir 2’inci bölge 8’inci sıraya kaydırılan Foggo sandıktan çıkamadı.
CHP listesinde 7’inci sıra milletvekili adayı, TBMM 24 Dönem AKP Van Milletvekili olan Gelecek Partisi Araştırma Geliştirme ve Bilişim Başkanı Mustafa Bilici’ydi. Kazandı.
Bilici, Van milletvekili olduğu dönemde ailelerini arkada bırakıp inşaat işçisi olarak Batı’ya göç eden inşaat işçilerinin sorunlarına tanık olmuştur diye düşünüyorum.
“Vanlı inşaat işçisi” diye google’da arama yapıldığında açılan ilk sayfa ölüm ilanları rehberi gibi…
✶✶✶
Yerel gazete Hbr Çaldıran’da 19 Kasım 2022 tarihli bir haber:
Bir Günde İki Acı: Vanlı İşçiler İnşaatlarda Ölüyor!
“İş güvenliği ve denetiminin olmadığı inşaatlarda çalışmak zorunda bırakılan işsiz gençler, iş cinayetlerinin kurbanı oluyor.
Van ve diğer illerde artan işsizlik ve yoksulluk, gençleri batı illerinde ucuz iş gücü olarak çalışmak zorunda bırakıyor. İş güvenliği ve işçi sağlığının önemsenmediği sektörde, cinayetler de cezasız
kalıyor. Van’da son bir yıl içinde çok sayıda Vanlı inşaat işçisi inşaatlardan düşecek can verdi.”
Sahil kentlerinde “Bu inşaatta hiç iş kazası olmamıştır” belgesini verebilen kaç proje vardır acaba?
Sakın ha “Fıtrat” demeyin.
Boston’da bir sigorta şirketinin iş kazaları test laboratuvarını ziyaret etmiş, uzmanlardan iş güvenliği önlemleri almanın kazaları sıfırlayabildiğini dinlemiştik.
Bir işçinin başına inşaat demirinin düşmesi, iskeleden düşmesi, iş makinasının altında kalması kaza değil, cinayettir.
İş cinayetine sebebiyet veren işveren, kusurlu yönetici, yetkili iş güvenliği uzmanı yargılanmalı.
Belediye de o iş yerinin inşaat ruhsatını iptal etmeli.